Ertelemenin Kara Deliği: Zamanı ve Kendimizi Nasıl Kaybediyoruz ?

Hayatımızda “yarım kalmış” kaç iş var? Başlanıp bırakılan projeler, tamamlanmamış dosyalar, okunmaya başlanıp yarıda bırakılan kitaplar, alınan ama uygulanmayan kararlar… Çoğumuz için bu liste kabarık. İlginç olan şu: Zihin bu işleri bitmiş gibi değil, açık bir dosya gibi görür. Ve her açık dosya, farkında olmadan zihinsel enerjimizi çalar.
Psikolojide buna Zeigarnik etkisi deniyor. Yarım kalan işler, tamamlanmışlardan çok daha kalıcı bir şekilde aklımızda yer ediyor. Çok enteresan değil mi ? Adeta uyarı mekanizması gibi sürekli devrede ve “Bunu bitirmen lazım” diye sürekli alarm veriyor. Bu yüzden ertelediğimiz her iş sadece takvimde boş bir kutu değil, aynı zamanda zihnimizde ağır bir yük.
Ama mesele sadece işleri bitirmek değil. Daha derinde, aslında kendimize verdiğimiz sözler var. Her görev, her plan, içimizde imzaladığımız küçük bir taahhüt. “Yapacağım” dediğimizde, kendimizle bir sözleşme yapıyoruz. O söz tutulmadığında içimizde özgüven erozyonu başlıyor. Kendine verdiği sözü tutamayan insan, zamanla “ben yapamıyorum” inancına saplanıyor. Ve bu inanç, her yeni işte daha güçlü hale geliyor.
İşte beynin başka bir gerçeği: Tekrar edilen şeye inanır. Eğer zihnimiz “Ben başladığımı bitiremiyorum” cümlesini defalarca duyarsa, bu bir inanca dönüşür. Tıpkı tersinden de olduğu gibi: Küçük işleri tamamlamak, her defasında bir güven duygusu inşa eder. O yüzden erteleme sadece üretkenliği değil, kimliğimizi de şekillendirir.
Daniel Kahneman’ın “Hızlı ve Yavaş Düşünme” kitabında anlattığı iki sistem, ertelemenin psikolojisini anlamak için çok kritik. “Sistem 1” hızlı, otomatik ve duygusal tarafımızdır. Kararları anında verir, fazla enerji harcamaz, sezgilerle hareket eder. Günlük hayatta bizi çoğu zaman kurtarır ama aynı zamanda kolay hazza yönelir. Sosyal medyada vakit geçirmek, kolay bir işi seçmek, gelen bir bildirimi anında kontrol etmek… Bunların hepsi Sistem 1’in tercihidir; çünkü çabuk tatmin sağlar ve neredeyse hiç enerji tüketmez.
Buna karşılık “Sistem 2” daha bilinçli, yavaş ve analitiktir. Sabır ister, hesap yapar, uzun vadeli çıkarları gözetir. Stratejik karar almak, derin bir rapor hazırlamak, yeni bir beceri öğrenmek ya da gerçekten önemli ama zor bir işe başlamak Sistem 2’nin alanına girer. Ancak bir problem var: Sistem 2 çalışırken beyin ciddi enerji harcar. Bu yüzden doğamız gereği sürekli oraya yönelmeyiz.
İşte ertelemenin asıl nedeni de burada gizlidir. Önemli işler genellikle Sistem 2’nin alanına düşer; fakat biz zihinsel maliyeti yüksek gördüğümüz için onları erteleriz. Bunun yerine Sistem 1’in kolay seçeneklerine kaçarız. Yani beyin doğal olarak “kolay olana kayar.” Uzun vadeli faydalar yerine kısa vadeli hazları seçmemizin temelinde bu mekanizma vardır.
Ama bir paradoks var: Zor olan ertelenen işler, aslında hayatımızı değiştiren işlerdir. Sonuçların %80’i, yaptığımız işlerin sadece %20’sinden gelir. Fakat çoğumuz, o %20’lik kritik işleri erteler, yerine kolay ama etkisiz işlerle uğraşırız. Sonunda ise hem yorgun hem tatminsiz hissederiz. (Richard Koch’un 80/20 kuralı)
Dikkatimizi dağıtan çağdaş dünya yüzeysel uğraşlarla dolu. Bildirimler, mesajlar, acil gibi görünen ama önemsiz işlerle sürekli zihinsel parçalanma yaşıyoruz. Bu da yarım kalmışlık hissini katmerliyor. Çünkü hiçbir iş gerçekten bitmiş gibi hissettirmiyor. Oysa derin çalışma, zihnin tek bir işe odaklanması, erteleme döngüsünü kıran en güçlü ilaçtır. (Cal Newport’un “Deep Work”)
Burada çözüm, her işi yapmaya çalışmak değil; çok az iş seçmek ve onları gerçekten tamamlamak. Yani önce zihinsel dosyaları kapatmak. Bitmeyecek işleri dürüstçe listeden çıkarmak. Gerçekten değer yaratan birkaç işe odaklanmak. Ve o işleri tamamladıkça kendimize olan güveni yeniden inşa etmek.
Zihin, işleri hatırlamak için değil, yapmak için vardır. Yarım kalan işleri dışsallaştırmak, güvenilir bir sistem kurmak ve yükü zihinden almak gerekir. Böylece erteleme sadece bir “alışkanlık” değil, yönetilebilecek bir süreç haline gelir. (David Allen’ın Stressiz Üretkenlik)
Ertelemenin psikolojisini anlamak, aslında zamanla olan ilişkimizi anlamaktır. Zaman, sadece takvimdeki kutucuklardan ibaret değil; kendimizle yaptığımız sözleşmelerin toplamı. Kendine verdiği sözü tutan insan, sadece daha üretken değil, aynı zamanda daha güçlü bir kimlik inşa eder.
Bitirilen her iş, kapanan her dosya, tamamlanan her söz, özgüvenimizi büyütür. Çöpe atılan, ama bilinçle kapatılan işler de aynı etkiyi yaratır: Zihni özgürleştirir. Asıl tuzak, yarım kalan işleri ne tamamlamak ne de bırakmak; onları sürekli omuzda taşımaktır.
Sonuçta üretkenlik, daha çok iş yapmak değil; doğru işleri seçmek, yarım kalmışları kapatmak ve kendimize verdiğimiz sözleri tutmaktır. Zamanı yönetmek, aslında kendimizle ilişkimizi yönetmektir.
Bu süreçte birlikte yol almak ve üretkenliğinizi değerlendirmek isterseniz bana ulaşın. https://www.tomorrowhr.com/iletisim/
???? Kaynaklar
- David Allen, Stressiz Üretkenlik
- Cal Newport, Deep Work
- Richard Koch, 80/20 Kuralı
- Daniel Kahneman, Hızlı ve Yavaş Düşünme